HANİMİŞ MİRAS?

Nerdesin?  Onlarca 'kız sen nerdesin?' mailim birkaç tanede  'nereye kayboldun' yorumum var yazılarımın altında. Demek ki m...

16 Eylül 2015 Çarşamba

Huzursuz Kaltak Sendromu

Sağ bacağımı kontrol edemiyorum bazen. Farkına varıp durduruyorum topuğumla yaptığım tıktıkları. Birkaç saniye sonra farkında olmadan tekrar başlıyorum aynı tıktıklara. İşte bunun adı, huzursuz bacak sendromu. Bacağım huzursuzsa, bende huzursuzum demek ki. Kendimi kandırmanın alemi yok. Yoksa sadece o mu huzursuz lan. Sağ bacağımı aldım, solu almadım da ondan huysuzluk mu çıkarıyor. Bakiyim. Almışım, ondan değil. Peki neyden? Sinemden!
Sendromum şekil değiştirip, Huzursuz kaltak sendromu oluyor. Alacağım haberleri az çok tahmin edebiliyorum.


Lisede şu tam dayaklık çete gibi kız gruplarındandık biz. Hemde 5 i aşırı samimi, 7 kızdık. Hepsi eşit ağırlıktaydı. Bir tek ben sayısaldaydım. Bu yüzden de her yerde söylerdim bunu. Bir süre sonra kızlar benden sıkılıp kendileri söylemeye başlamışlardı bunu. Benim ismim şu, bunun ki bu, bu da miras ve o sayısalda. Ağzımı açıncada sustururlardı he evet anladık biz eşit ağırlığız sen sayısalsın diye. Bu bir marifet mi? Hayır değil. Çünkü sözele de yatkındım. Matematiği de seviyordum. Benim de onların sınıfında olmam lazımdı ama hep bilinçaltım herkesten başka bir şey yapma çabasında. Ben farklıyım sanıyordum ama nah farklıydım. Sinem daha farklıydı. Taa o zamandan anlamıştık farkı ama daha çok saftık. O fark havalı bir şey mi, kötü bir şey mi, eğlenceli mi? Tabiki şimdi anlayabiliyoruz Sarıyla. O altın bilekliklerin, tek taş yüzüklerin, ağır makyajların ve topuklu çizmelerin ne olduğunu, nerden geldiğini, nasıl elde edildiğini.

Aradan 8 sene geçmiş. Ben Sarıyla ve Sinemle hala görüşüyorum. Sarı da diğer 2 kızla. Diğer 2 kız benle görüşmüyor. Çünkü galiba birinin sevgilisiyle çıkmıştım. Neyse neyse, burda ki anlatacağım olay benim kaltaklığım değil, Sinemin ki. Sarıyla görüşüyorum çünkü hep yanında müthiş rahat ettiğim, insan olarak hem çok doğal, içten seven bitanecik dostumdu.

Sinemle görüşüyorum. Çünkü... dur düşünüyorum. Samimi! Yok değil. Doğal? I ıh. Dürüst? Hiç değil. Beni seviyor mu? 100 lira lık bir müşterisi çağırsa ve 10 saattir onu bekliyor olsam bile, müşterisini seçer. E niye görüşüyorum ben bu kızla. Heh buldum. Anılar. Lisede kopya çekemediği için ağlayışından tutunda doğum anında hastanede sabahlayana kadar yanındaydım. Çocuğun babası kim, onu bulamadık ama yapıcak bir şey yok. Ayrıca kötü gün dostudur. Eğer çok paralı bir müşterisi yoksa. Ev taşı, gelir. Hastalan, gelir. Ama muhabbeti çekilir gibi değil.

Şu adamdan şu kadar para aldım. Öbür adamı böyle yedim. Karısı aradı şöyle atlattım diye anlatır durur. Çok efkarlanırsa, bu yolu ben mi seçtim, benim kalbim o kadar fahişe mi diye ağlar.


temsili


Kısa süre öncesine kadar sarıyla buna hak veriyoduk. Gerek üniversteye gitmesi, gerekse annesi ve ablalarıda bu yolun yolcusu olmasına rağmen staj yapması, tam zamanlı işlerde çalışması falan inandırıcıydı. Ama okul bitti. Evler arabalar alındı.Bankaya para atıldı. Sinemin işi bitmedi. Çocuğumun geleceği diye diye, kız çocuğunun hızla büyüyüp anlama yaşına gelmesine rağmen devam etti. 

Ailesi de beni sevmez. Çünkü ben sürekli ailesinden kopması gerektiğine dair kıza söylev çekiyorum. O kadar ki zamanında evden kaç bile demişliğim var. Gerçi kızın o kadar gaza gelip o lafın sabahına otobüse bineceğini bilemezdim ama yine olsa yine yapardım. Kıza madem orospuluk yapacaksın git başka şehirde yap paranı biriktir gel bi dükkan falan üniverste oku en azından adın çıkmamış olur dedim. Kız da gitti. 10 güne kalmadan gidip geri getirdiler.

Annesi 4 çocukla allah belasını veresice kocası ortada bıraktığından beri zaten orospu. Büyük ablası kocasından ayrıldı, çocuğuyla geldi, orospu. Küçük ablası 40 yaşında adamla Almanyaya gitmek için evlendi, geri döndü o da orospu. Sinem ne zaman aşık olsa kıza sen salak mısın kendini bedava kullandırtıyosun. Ciddi düşünüyosa evi üstüne yaptırt. Küs, bilezik alsın, barış falan diyorlar. O da yapıyor ne derlerse. Hadi bunlara alıştımda, Sinemden 2 yaş küçük erkek kardeşi var. O da kaynakçı da çalışıp, Facebook a bol bol alkol masası fotoğrafı atıp, Dünya kahpe, ben adamın, hepiniz şerefsizsiniz temalı yazılar yazıyor. Bilmiyor mu ailesini? Biliyor. Ama dubleks evde yaşamak, altına çekilen arabalar falan hoşuna gidiyor. Paraya o kadar tapıyorlar ki biri markete gidip süt alsa, bu sütü sen içtin ver parasını diye kavga çıkartıyor. Sinem bizle niye görüşüyor? Çünkü normal tarafıyız biz onun. İlerde evlenirsem normal tanıdıklarım var demek istiyor. Biz onla niye görüşüyoruz? Galiba biraz meraktan, biraz da umuttan.

En son Sarı görüşmüş sinemle. Ben 1 yıldır görmüyorum. Faceden fotolarını falan görüyorum. Sadece birbirlerine bağlı oldukları için ve işleri de serbest meslek olduğu için habire denizlere pikniklere gidip facebook a fotoğraflarını atıyorlar. Sarıya, çok rahatım bir adam buldum evli, çocukları var ama kredi kartını bana verdi, her haftada düzenli para veriyor, yiyip içip geziyorum demiş. Aradığı buydu. Bulmuş. Artık normal bir hayat yaşayamacağını anladığı için(o aile hayatta bırakmaz), normal tarafını, yani bizleri söküp atmış. 

Umutlanmıştık halbuki, ışığı görmüştük biz. Kızı onun gibi büyümeyecek demiştik. Olamayacak.

Huzursuz bacağım Sarıdan aldığı haberlerle sendromdan sendroma koşuyor. Daha önce çok tanı koymuştuk ona ama hiç parazit dememiştik. Şuh ve sahte kahkaları olmasa, düzelirdi. Normal sanmasa belki o hayatı, anlatmaktan vazgeçerdi. Olay anlatır gibi değil, hava atar gibi anlatmasa hayatını, dinlerdik. Paraya ihtiyacı olsa, bulurduk. Sürekli birilerinin altına yatmasa, lazım olmadığı halde gözü dönmüş gibi her arayana koşmasa,8 senenin hakkını verip, severdik onu. 

Kafamda huzursuz oluyor. Sarıya bakıyorum. Bir hüzün var gözlerinde. Benim gözlerimden o hüzün, artık geçmiyor bile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder